Scroll Top
kasten-oldurme
KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS İLE KASTEN YARALAMA SUÇUNUN AYIRT EDİLMESİ VE BU HUSUSTA CEZA AVUKATININ ROLÜ

Kasten öldürme suçu ile kasten yaralama suçundaki temel fark failin kastıdır. Kasten öldürme suçu Türk Ceza Kanunu’nda “hayata karşı suçlar” başlığı altında, kasten yaralama suçu ise “vücut dokunulmazlığına karşı suçlar” başlığı altında düzenlenmiştir. Her iki suç da manevi unsur bakımından ortak özellik taşımaktadır ve manevi unsur her iki suç bakımından da “kasttır”. 

Kasten öldürme suçunda korunan hukuki değer yaşam hakkıdır. Yaşam hakkı hem kişisel hem de toplumsaldır. Bu nedenle, yaşam hakkına yönelik saldırılara karşı ceza yasalarında daimi yaptırım öngörülmektedir. 

Kasten öldürmeye teşebbüs ile kasten yaralama suçlarının cezaları arasında büyük ölçüde fark bulunduğundan; failin eyleminin yanlış nitelendirilmesi telafisi imkânsız zararlara yol açacaktır. Maalesef ki uygulamada failin fiilinin yanlış nitelendirilmesinden kaynaklanan ve bu sebeple fazla ceza tayin edilen çok sayıda somut olay bulunmaktadır. 

Suçun belirlenmesinde temel unsur failin kastının ne olduğudur. Ceza hukukundaki kast ise; failin neticeyi düşünmesi ve gerçekleştirmeye karar vererek hareket etmesidir. Failin fiilini gerçekleştirirken hangi kasıtla hareket ettiğinin saptanması gerekir ki uygun suç tipi belirlenebilsin. 

  1. A)FAİLİN KASTININ BELİRLENMESİ 

1)    Failin öldürme kastı ile hareket etmesi

Öldürme suçunda failin, hareketinin ölüme sebebiyet vereceğini bilir ve hareketinin yönelmiş olduğu kişinin ölümünü ister. Kasten öldürme suçunun oluşması için failin hangi saik ile hareket ettiğinin önemi bulunmamaktadır. Failin hangi saik ile öldürme eylemini gerçekleştirdiğinin tespiti neticesinde suçun nitelikli halinin uygulanması gerektiği saptanırsa TCK.m.81 de düzenlenen nitelikli hal uygulanır. Kuşku yoktur ki anılan maddedeki nitelikli hal düzenlemesi cezayı ağırlaştırıcı nitelikli haldir. 

Gerçekleştirilen hareket sonucunda mağdurun ölmesi, suçun maddi unsurunun netice kısmını oluşturur. Bu nedenledir ki hareket ile netice arasında nedensellik ilişkisinin saptanması gerekir. Nedensellik bağı saptanırken failin hareketi ölüm sonucunu oluşturmaya elverişli mi? failin hareketi sonuç bakımından tesadüfi mi? sorularının cevaplanması gerekir. 

Nitekim, Yargıtay verdiği bir kararında, “nedensellik bağının bulunup bulunmadığını saptayabilmek için, failin hareketinin oluşan sonucu oluşturabilme olanağına sahip olup olmadığını veya bu hareketin sonuç bakımından tamamen tesadüf niteliği taşıyıp taşımadığını belirlemek gerekir” (YCGK, 04.10.1993-4-153/215) diyerek, faili, kendisine yüklenemeyen hallerde, ortaya çıkan tamamlanmış neticeden değil; ancak kastettiği suça teşebbüsten sorumlu tutmak gerekeceğini vurgulamıştır. Eğer meydana gelen netice olağan değilse, faile isnat edilemeyecek; teşebbüs hükümlerinin uygulanması söz konusu olacaktır. 

Faildeki öldürme kastının varlığı, somut olayın özelliklerine göre ilk derece mahkemesi tarafından belirlenecektir. Failin kastının tespiti, kasten öldürmeye teşebbüs ile tamamlanmış kasten yaralama suçunun ayırt edilmesi açısından önem taşır. Çünkü her iki suç için öngörülen ceza miktarı farklıdır. 

2)    Failin yaralama kastı ile hareket etmesi: 

Türk Ceza Kanunu madde 86 da düzenlenen kasten yaralama suçundan bahsedebilmek için, failin hareketi neticesinde mağdur yönünden; vücuda acı verici, sağlığı bozucu ve algılama yeteneğini etkileyici birtakım zararların meydana gelmesi gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu madde 87 de ise kasten yaralama suçunun nitelikli hali düzenlenmiştir. Anılan maddedeki neticelerden biri ya da birden fazlasının meydana gelmesi durumunda cezada artırım yapılır.

Failin hareketi neticesinde ölüm meydana gelmiş ise ve failin kastının yaralama olduğu ortaya konabilmiş ise kasten öldürme suçundan değil, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan cezalandırılması gerekir. 

Failin kastının yaralama olduğu somut olayın özelliğine göre belirlenir; failin kastı, suçun nedeni, kullanılan vasıtanın cinsi, kullanılış şekli, isabet alınan bölge, darbe adedi ve şiddeti, failin suçtan önceki ve sonraki davranışları, aradaki husumet gibi ölçütler birlikte değerlendirilerek belirlenir. 

  1. B)SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ ŞEKLİ: TEŞEBBÜS

Hem kasten öldürme hem de kasten yaralama suçu teşebbüse elverişli suçlardandır. Kasten öldürme suçunda netice mağdurun ölmesi ile tamamlanacağından, maddi unsuru oluşturan hareketler yapıldığı hale neticenin gerçekleşmediği durumlarda, suç teşebbüs halinde kalmış demektir. Fail neticenin meydana gelmesini kendi isteğiyle önleyebileceği gibi dışarıdan gelen bir müdahale ile de neticenin meydana gelmesi engellenmiş olabilir. her iki halde de failin eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığının kabulü gerekir. Teşebbüs Türk Ceza Kanunu’nun 35.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre” verilecek cezada indirim yapılacağı düzenlenmiştir. Tamamlanmamış kasten öldürme suçunu işleyen faile verilecek cezanın indirilmesinde, yapılan hareketlerin suçun konusu olan yaşam hakkı üzerinde yarattığı tehlike veya zarar esas alınmalıdır. Nitekim Yargıtay kararlarında, “meydana gelen zararın ağırlığı ile orantılı, ceza adaletini sağlayacak düzeyde indirim yapılması” gerektiği vurgulanarak, bu hususa dikkat edildiği görülmektedir. 

      Ölüm neticesinin ortaya çıkmadığı hallerde, failin kastının öldürmeye mi yoksa yaralamaya mı yönelik olduğu konusunda tereddüt olması durumunda belirleyici olan ölçütler; suçun işlenişindeki özelliklerdir. 

  1. C)FAİLİN KASTININ KASTEN YARALAMA MI KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS MÜ OLDUĞUNUN BELİRLENMESİ

İlk derece mahkemeleri tarafından failin kastının yaralamaya mı yoksa öldürmeye teşebbüs mü olduğu konusunda sık sık hata yapılmaktadır. Suçun niteliğinin belirlenebilmesi için, sanığın kastının saptanması gerekir. Kast; failin iç dünyasını ilgilendirir. Bu itibarla, failin dış dünyaya yansıyan davranışlarından hareketle sonuç çıkarmak olanaklıdır. Failin, olay öncesi, olay sırasında ve olay sonrası davranışları kastın belirlenmesinde ölçü olarak alınmalıdır. Bu durumda:

  1. Fail ile ölen arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
  2. Failin olayda kullandığı aracın öldürmeye elverişli olup olmadığı, 
  3. Ölendeki darbe sayısı ve şiddeti, 
  4. Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati bakımdan önemi,
  5. Failin davranışlarına kendiliğinden mi, engel bir sebebin etkisi ile mi son verdiği,
  6. Failin kullandığı aracın kullanış biçimi,
  7. Olay sonrasında failin mağdura yönelik davranışları, gözetilerek kastı ortaya çıkartılmalıdır. 
  1. D)CEZA AVUKATININ SUÇUN TASNİFİNDEKİ ROLÜ

Yukarıda yazılı olan maddeler Yargıtay’ın benimsediği ölçütlerdir. Suça konu olay vuku bulduktan sonra etkin soruşturma ve kovuşturma yapılması gerekir ki failin kastı belirlenebilsin. Zira failin kastının ortaya konulmasında kullanılacak olan delillerin yorumu suçun belirlenmesinde çok önemlidir. İşte iyi bir ceza avukatının varlığı tamda bu noktada hayati önem taşır. Delillerin değerlendirmesinde müvekkiline yardım edecek olan müdafi, bilgisi ve tecrübesini kullanarak mahkemenin suçun tasnifinde yenilgiye düşmesini önüne geçer. Ceza Muhakemesi Hukukunda re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Ancak ne yazık ki bizim hukuk sistemimizde mahkemelerin araştırmayı eksik yapması sonucunda fazla ceza tayin ettiği yadsınamaz bir gerçektir. Yukarıda yazılı olan ölçütlerin varlığını, müdafi yapacağı savunmasında delillendirilmesini mahkemeden isteyebilir, hatta kendisi delilleri toplayıp mahkemeye sunabilir. Örneğin fail ile mağdur arasında önceye dayalı husumet olmadığını tarafların varsa mesajlaşmalarını mahkemeye sunarak delillendirebilir. Failin kastının belirlenmesi ispat kuralıdır ve hukuka uygun her türlü delille ispat edilebilir. Bir başka örnek fail fiilden sonra ambulansı aradığını iddia ediyorsa müdafi olarak mahkemeden iletişimin tespiti koruma tedbirine başvurulması ve kullanılan GSM hattına ilişkin arama dökümlerinin istenmesi iddiayı doğrular niteliktedir ve suçun vasfının belirlenmesinde büyük önem taşır. 

Tüm bu hususlara dikkat edecek olan ceza avukatı; dosyayı iyi incelemeli, lehe ve aleyhe olan delilleri belirlemelidir. En ufak ayrıntıyı dahi gözden kaçırmamalıdır ki ileride telafisi mümkün olmayacak durumların önüne geçebilsin. Bunları yaparken elbette ki teorik bilgi birikimin fazla olması gerekir. Toplumda en büyük güveni her şeyin sonunda adil bir mahkemenin bulunabileceği inancı sağlar. İşte nitelikli avukat adalete güvenin sağlanmasında büyük rol oynayandır.